Efsane, Göbeklitepe’nin Odalarında mı Yoksa Kalbinde mi Gizli?

Göbeklitepe

Sonsuzluğa uzanan bir platonun ortasına kurulmuş, insanoğlunun hür bir şekilde yaşadığı 12 bin yıllık geçmiş: Göbeklitepe.

Mistik bir şehir olan Şanlıurfa’nın kalbinde atan Göbeklitepe, il merkezinin yaklaşık 22 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü sınırları içerisinde olup köyden 3 kilometre uzakta, bir bozkırda nefes almaktadır.

Neolitik Devrin yaşandığı yıllara tekabül eden bulgulara sahip, dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur.

Milattan önce 11400’de kurulduğu tahmin edilmekte ve bu tarih insanlarda korkunç bir heyecan yaşatmaktadır. İnsanoğlunun henüz avcı toplayıcı olarak yaşadığı o dönemde, böyle bir hazineyi yaratmak ve mamafih günümüze dek bu hazineyi toprak altında yaşatacak kadar güçlü kılmak; duyulan heyecanın üstüne büyük bir saygı eklemektedir. Neolitik dönemin insanlarının bu gelişmiş yapıyı ortaya koyacak teknolojiye sahip olmaları, ekstra dikkat çeken noktalardan yalnızca biri olmaktadır.

Çapları 30 metreyi bulan yaklaşık 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 adet “T” biçimli, 5 metre yüksekliğinde, kireçtaşından bağımsız sütuna sahip olan Göbeklitepe’de; insanı en çok etkileyen şey tüm bu yapıların üzerinde “insan, el ve kol, hayvan ve soyut sembollerin” kabartılarak veya oyularak betimlenmiş olmasına şahit olmaktır. [1]

Geniş bir sonsuzluk ovasına adım attığınızı hissettiğiniz Göbeklitepe’de, dikkat çeken birçok sembol yer almakta. İnsan yüzünü nefis şekilde rölyeflerde görebileceğimiz epey heykel 12 bin yıl önce, sembolleri yapan insanlara göz kırpıyorken Milenyum Çağı’nda bizlere de göz kırpmakta.

Dikkat çeken ve beni fazlasıyla heyecanlandıran bir detay var: bir kadın figürünün doğum sahnesini anlatan, hayranlıkla izlediğim bir sembol!

Bulunan bu sembolün 10 metre ilerisinde, halk tarafından “Dilek Ağacı” olarak tanıtılan bir ağaç var. Asıl heyecanlandıran nokta bu değil; seneler evvel daha arkeologlar Göbeklitepe’ye varamamışken ve dünya bu geçmişten habersizken; köy halkı bu ağaca gelip çaput bağlar, çocuk sahibi olmak isteyen anneler dilek diler, şükranlarını sunmak isteyenler teşekkürleriyle bu ağacın dibinden ayrılırlarmış. [2]

Bu tesadüfün geçmişten habersiz olan bizlerin kalbinde yer alması muazzam bir his. Geleneği hâlâ devam ettirmek ise, toplumun sahip olduklarına sadakatle bağlı olmasıyla ilgili sanırım.

İnsanı heyecanla ve şaşkınlıkla mutlu eden pek çok nokta elbette var: bilim adamlarının, arkeologların, tarihçilerin her sayfasında kaybolduğu ve öğrendikçe daha çok içine girdiği derin detaylar…

Benim farklı bir pencereden baktığımda dikkatimi çeken ayrı bir husus oldu:

Neolitik Çağ’da insanlarla doğa arasında bugün olduğu gibi bir uçurum yok. Tabiat, insanın da müdahil olduğu koca bir evren. Belki de bazı detaylar günümüze şu an, bu husustan dolayı yansımakta. Kim bilir?

Toprağa vurulan her kazı sonucu ortaya çıkan sütunlar, odalar, geçiş yolları, hayvan figürleri alanın bir tapınak; üstelik bilinen en eski tapınak olduğunu tarihin sayfalarına tozlu bir şekilde yazdırmıştır.

Aynı zamanda Göbeklitepe, UNESCO tarafından 2011’de Dünya Mirası geçici listesine alınmış ve 2018’de kalıcı listeye girmiştir.

Neolitik Çağ’ın insanlarının kültürlerini, gelenek ve göreneklerini, belki ritüellerini, o dönemde yazı olmadığı için resmederek, hikâyeleştirerek günümüze ulaştırmaları hayranlıkla izlenilen bir gizemdir.

Son yılların en büyük arkeolojik keşfi olan Göbeklitepe, Mısır Piramitleri’nden ve İngiltere’deki Stonehenge’den yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiş olmasıyla da tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. [3]

Bir çiftçinin kara sabanına takılan bir tesadüf ile bizi binlerce yıl öncesine taşıyan mistik bir edası, cana yakın halkı ve toprağını her noktasına baktığınızda görebileceğiniz Urfa’da geçtiğimiz aylarda ilginç bir olay yaşandı. [4]

Olayın başkahramanı Göbeklitepe.

Göbeklitepe yakınlarındaki arazide, monolit benzeri metal bir blok bulundu. Kimler tarafından ve ne amaçla kurulduğunu İl Jandarma Komutanlığı araştırırken; yine geçtiğimiz aylarda ilginç başka bir olay daha yaşandı.

Olayın başkahramanı yine, Göbeklitepe.

Araziye yerleştirilen blok ortadan kayboldu.

Olayın senaryo yazarı ve yönetmeni kim, henüz bilinmiyor.

İnsanların dikkatini çeken husus, monolitin hangi amaçla yerleştirilip alınmasından ziyade, üzerinde yazan cümle oldu. Köktürk alfabesiyle yazıldığı iddia edilen cümle, gazetelere “Gökyüzüne bak ayı gör.” şeklinde çevrildi. Belirtmek isterim ki geçtiğimiz dönemlerde Köktürk alfabesini öğrenebilme şansını edindiğim için, bu cümlenin Köktürk alfabesiyle bir alakası olmadığını söyleyebilmekten zevk duyuyor ve emin olduğumu bahsetmek istiyorum.

Şu sıralar ihtiyacımız gerçekten doyasıya gözlemlemek. Toprağın altında, göğün arasında keşfedilmeyi bekleyen bir sürü tapınak, belki gizem ancak kesinlikle evren olsa gerek. Kim bilir?


Kaynakça

[1], [3] https://www.kulturportali.gov.tr/portal/gobeklitepe

[2] Göbeklitepe’nin 12 bin yıllık gizemi | “Buranın ismi dilek yeridir” – DW Türkçe / https://www.youtube.com/watch?v=-o6dqMlKtQs

[4] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/gobeklitepedeki-monolit-icin-ozel-ekip-kuruldu-tum-kayitlar-incelenecek-1812014