Acı İçinde Nefes Alan Bir Memleket

Muğla, Türkiye - 29 Temmuz 2021 (Fotoğraf:Mahmut Serdar Alakus/Anadolu Ajansı)

Güneşin elleri arasına aldığı, kasıp kavurduğu, kül edip yeniden yarattığı şehirlerin arasındayız. Tüm renklerin nefes aldığı toprakların içinden, kentlerin atalarına bakmaktayız. Binbir türlü yeşilliğin, nefes kesici çiçeklerin, yangının kıpkırmızı ettiği gözlere sahip hayvanların içindeyiz. 

Jens Ferdinand Willumsen, “Fırtınadan Sonra”, 1905

Sene 2021. Temmuz’u Ağustos’a bağlayan son günlerde, zihnimin içinde bir siren sesi yankılandı. Türkiye Cumhuriyeti’nde tam 223 yangın; 81 ilin her noktasında, her pencerede can buldu. Manavgat’ta 56 bin 663, Marmaris’te 12 bin 935, Bodrum’da 11 bin 898, Köyceğiz’de 1629, Gündoğmuş’ta 685; toplamda 83 bin 810 hektarlık alan yandı. Birkaç hafta önce ağaçlı yollarında gezdiğimiz, umutlu bakışlarla tabiatından nefes çektiğimiz Ege’nin güzel yüzü, kül oldu.

Yapılan incelemeler sonucunda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tespitlerine göre, 15 bin dekar tarımsal alan, 263 büyükbaş hayvan, 2 bin 783 küçükbaş hayvan, 27 bin 407 kanatlı telef oldu. ( http://sozkibris.com/manavgatta-60-bin-hektar-ormanlik-alan-kul-oldu/ )

Yoksulluğun içinde doğmuş ve onunla mücadele etmiş vatandaşın, yastığının altına elim bir hastalığın tedavisi için para koymuş kadının; topraklarının, evlerinin, yaşamlarının yanmasına, acı içinde kameralara bakmalarına kim dayanabildi? Evim henüz yanmadı, ancak yüreğim yandı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin görebileceği her acıda vatan, millet, toplum devreye girdi ancak yaşanılan yok oluş nefes aldırmadı. Nefes alan yalnızca, koltuğuna oturmuş uzaktan seyreden “politika” oldu.  

Sene 2021. Geçtiğimiz günlerde Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde korkunç bir başka felaket yaşandı. Sıradan bir doğal afet, alışılmış bir sel felaketi olmayan bu olayda; yaşanan acıları ekrana vatandaş getirdi. Nefes alan yalnızca, koltuğuna oturmuş uzaktan seyreden, dünyanın diğer uçlarında yaşanmış afetlerden bahseden “Türk basını” oldu. 

Doğanın insanoğluyla verdiği bu savaşı sosyal medyadan izlerken zihnimde yankılanan tek cümle Fransız yazar Balzac’a ait olan şu satırlar oldu: “Tabiatın isteklerini anlamazlıktan gelen, cezasını görür.”

Emin Yoğurtçuoğlu –  https://www.instagram.com/p/CSgfHkHCG8N/

Kastamonu’da yaşanan sel felaketinde birçok köye ve ilçeye ulaşımın mümkün olmaması, su ve yiyeceğe erişimin yaşanamaması, şehrin sosyal medyada yapılan paylaşımlar sonucunda afet bölgesi ilan edilmesi; gerçekten 21.yüzyılda olup olmadığımızı sorgulattı. 

Bu toprakların devamlı olarak yaşadığı altyapısız hareket etme, denetimsizlik ve asla bilimle ilerleyememe; tabiatın kestiği cezanın felaket değil sorumsuzluk olduğunu gözler önüne sermektedir. 

Tehlike içinde yaşadığımız bu günlerde, mevzunun yalnızca “afet” olmadığını fark ettiğimiz bir süreçteyiz. İklim değişikliğinin dünyanın her toprağında can bulması, her an yanmaya müsait ormanlara sahip olmamıza sebebiyet vermiş; bu değişikliği insanoğlu kendi elleriyle yaratmıştır. Kolay yaşamak, doğadan uzaklaşmak ve uzaklaşırken temeli bozarak ilerlemek bu değişikliğin ana unsurlarından olmuştur. 

36° – 42° Kuzey paralelleri ile 26° – 45° Doğu meridyenleri arasında insan, doğa, çocuk, hayvan tehdit altında yaşadığını bu kuşağa ispatlamış durumdadır. 

Nefes almak, nefes aldırmak, kirlenen dünyaya el uzatarak kendi neslini yaşatmaya çalışmak yine insanoğlunun görevidir. Bu görev başarıyla yerine getirilebilir mi? Bilinmez!

Tapınakların, yeşillik ve maviliklerin, kültürün ve bu toprakların tarihinin, evlerin ve mahallelerin yaşaması için yapılacak çok eylem elbette var. Mamafih bu eylemleri gösterecek epey mekân da mevcut: Gazeteler, dergiler, sosyal medyadaki efendiler (!), basın mensupları, koltuk sahipleri…

Ancak tüm bunların yanı sıra, birkaç gün evvel yaşanan bu felaketleri unutmamak, acıları diri tutmak ve tabiatın karşısında saygıyla eğilerek başlamak yerinde bir adım olacaktır. Ne dersiniz?